Kayıtlar

Mayıs, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

güneş kuzeyde batmıyor be bülend abi

Resim
bilindik geleneksel heyecanımızı yine yaşamış bulunduk; mısır patlağı ve cips eşliğindeki ortamımız eurovisionda ara ara gösterilen sevinç yumağı evlerle de kapışırdı hani. bol göbek ve mayışma artı puan getirirdi belki(not: bende yok tabi göbek: )bir ara 4-5 inci sıralarda dolaşırken ve bütün tivelf pointslerin hans diyarına gitmesinin üzüntüsüne gark olmuşken "ee biz de kazanmış sayılmadık mı?" uğultusuyla kaybolan heyecanımızı geri kazandık. sonlara doğru 2.liği de almamızla tam bir türk gecesi(heyecan lazım da biraz) oldu sanırım.  bütün şarkıların tamamını dinleme fırsatım olmadı ama, 2 tur olarak melodilerini dinleme şansım oldu. favorilerim türkiye, almanya ve ermenistandı; ki ilk iki tercih isabetli olsa da ermenistan bir hayli geride kaldı.  geceyi benim için en güzel ve pek tabi geleneksel kılan unsur ise bülend abimiz: puanlamalar boyunca azerbaycanla paslaşmamızı görmezden gelip, puanları birbirine veren komşu ülkelere sinirlenme huyu bildiğimiz gibi; lakin o kada

harmandalı

Resim
yıllar önce kayseri semalarında ufak bir işyerim vardı. Sabahın henüz karga ve bok ilişkisini kurabileceğiniz bir zamanında dükkanımı açmış ve içeride temizlik yapıyordum. Temizliğimi bitirip çayımı da söyledikten sonra bir cigara tellendirme zamanı geldiğinde müzik cd lerimi karıştırıp sabah keyfi yapmak aklıma gelmişti. Laço Tayfa'nın gözüm gibi baktığım bergama gaydası albümü aklıma takılıp bir el attım ve müzik setine koydum. Şimdi de elimde bu albüm hala o mis kokusunu koruyor zaten. Hemen albümde 5 numaralı şarkıyı açıp dedim ki kendi kendime "tellendir ibo" .5 numaralı şarkı o zamanlar daha denizlerin sekilerinde dolaşmayan bir virtüözün hayatında belki de en acayip soloları ile tarihe kazıdığı "harmandalı" idi. Hüsnü abim klarneti ile o girişi yaptıktan kısa bir süre sonra , kapıda bir amca belirdi , içeriye baktı ve girebilir miyim dedi. Amcayı dükkana aldım bir tabure verdim ve o da benim gibi bir cigara yaktı. Hiç konuşmadık sadece Hüsnü'nün klarn

3 dakika üst üste

Resim
:)

asmak lazım kesmek lazım [27 mayıs 1960]

Resim
bugün 50.yıl dönümünu başbakanımızı astığımız tarihin. Asmakla bırakmayıp sonra uğruna anıt mezar yaptığımız , iade-i itibar yapmak için götümüzü yırttığımız Adnan Menderes'i devirme tarihimiz. Yassıda'da bilinmezliğe doğru iplere sallandırdığımız Türkiye'nin ilk güçlü muhalafetinin devrilişinin 50.yıldönümü. Yarım asır önce başlamış bu memlekette devrim bayramımız. Uzun süre de kutlayıp sonra askeri darbe ile kaldırdığımız o devrim bayramı. Halkın asker ile beraber sokaklara çıkıp asmak lazım kesmek lazım dediği tarihin üzerinden 50 yıl geçmiş. Darbelere karşı durmayıp sonrasında mızıklanmaya başlayalı tam 50 yıl olmuş. Halk olarak asker ne derse haklıdırın tekrarlanacağı garantisini vereli tam 50 yıl olmuş. Yıllardır her sıkıştığımızda yüce Türk askerinin bize çeki düzen vermesini beklemeye alışmamız var ya hah bu işte tam 50 yıl önce bugün başlamış. İnsanlara özgürlük verip , bol geldiğini anlamışız ya , o özgürlüğü biz öylesine 50 yıl önce vermişiz. Aslında uzat uzatabi

ah be abrahamoviç

Resim
Herşey bir arkadaşımın telefonuyla başladı... Normal bir şubat(2009) günü İngiltere Berkhamstaddeki evimde otururken Solovak arkadaşım Peter aradı, heyecanlıydı: en sonunda Chelsea maçına bilet buldum alayım mı diye sordu, zaten her zaman İngilterede her maça gitmeye hazır biri olarak hemen tamam dedim. Peter Chelsea taraftarıydı. uzun zamandır maça gitmek istiyordu. Fakat biletler altın, gümüş( Fb deki gibi) üyelerin ve kombinelerin de olmasıyla hiçbir zaman kalmıyordu. Chelsea çok başarılı değildi o sezon. Ronaldo'lu Manchester fırtınası esiyordu o zamanlar. Bir de bilet diğer biletlerden daha ucuzdu, bir gariplik vardı. Biletler 40-50 paund civarıyken bu bilet 22 paunddu. Kısacası Türkiyedeki büyük takımlardan birinin bileti kadar. Ee daha iyi ya işte ucuz bilet! Başka yol da yoktu zaten hepsi tükenmişti. Hiç düşünmeden aldık biletleri. Ne de olsa Abrahamoviç güvencesindeydik, ne de olsa Lampard'ı izliyecektik. Ne olabilirdiki... Biletleri internet üzerinden aldık, birkaç g

3.[beetle juice]

y ıllar öncesinin çocukluk kahramanın akıllara tekrardan düşmesi, hele bir de '88 etiketini görünce çığlık atarak zamanın akışına hayretler ederek. çok yaşa sen turkish beetle juice meoezcan ! şarkının orjinali: Jump In The Line - Harry Belafonte

....

yaşamak tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek;hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak;herkesten daha çok,daha kuvvetli yaşadığını,bir an'a bir ömür kadar çok hayat doldurdugunu bilerek yaşamak..ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın olduğunu düşünerek,onu bekleyerek yaşamak...  - kürk mantolu madonna - 

la alegria

yazı hatırlatması gerekirken son haftada her gün sonbaharı özleyen bu gözüyaşlı havalara gelsin. uzun zamandır ses vermeyen oxymoron'a da selam gönderelim bu vesileyle..

kelebek

Resim
Son isteğin nedir? Sorusu, Çok, çok kolaydır, İlk isteğin nedir? Sorusundan. Çünkü, O soruyu Kimse kimseye soramadı, Korkusundan. özdemir asaf

fenevbank

:)

Resim

inleyecek kadıköy beşiktaş diye:))

Resim

dünya basınında fenev..

Resim

acil playlist

Resim
gece mesaisi son zamanlardaki dinlenilen şarkılardan bıkmak için iyi bir fırsat. bıkmak demeyelim de yeni şarkılar eklemenin zamanı, ikame liste bir an önce oluşturulmalı. eski liste şu şekilde: müslüm gürses - nilüfer sezen aksu - kutlama gripin - beş demir demirkan - aşktan öte stereophonics - maybe tomorrow candan erçetin - ben kimim robbie williams - supreme robbie williams - come undone kasabian - club foot emre altuğ - şaşkın nina zilli - 50 mila emel müftüoğlu - deli et beni sezen aksu - suyundan da gary jules - mad world (karışık ve kimi zaman eğlenceli, ama gündüze geçmeden son gece nöbeti için yeni bir liste lazım. yardım!)

vurmayın artık öldü:)

Resim

iki iki mi?

- sağ üstteki disketin altında video ve foto olarak arşivlemeye devam ediyoruz. neşemiz daim olsun :)- 

ilahi komedya

Resim
dünden beri bakıp bakıp gülüyorum elimde değil:) belleğime kazındı şu görüntü, çalışırken uyurken ansızın bir diyalog bulutunda belirivererek ani gülüşmelere sebep oluyor. allah da sizi güldürsün dicem ama burdan bakınca daa çok belanızı vermiş gibi görünüyor. ha bir de 19 mayısta basın toplantısı varmış; bakalım kimi nasıl uyutacaklar bu sefer. suçlu lazımsa illa ben iki adet hedef göstereyim kendilerine: birincisi anonsu yapan arkadaş, ikincisi ve en önemlisi belki de elebaşısı timsahın kafa kısmını oluşturan koyu formalı arkadaştır. belli mi olur belki de çarşı'dandır:) euehu demirören ve polat kafa kafaya verse böyle senaryo yazamazlardı be.. çok yaşayın.. yazmamakta çok direndim ama bu tarihi komikliklerin bir şekilde kaydımın altında olması gerektiğine karar verdim. ne bulursam koymaya devam edeceğim.. bu arşiv kaçmaz..

taraftar ???

Resim
dün gece süper lig tarihinin unutulmazlarından biri daha yaşandı. karşıyaka olarak düşmanımız Bursa 5.büyük olarak lig tarihimize adını yazdırdı. Tebrik etmemek olmaz. Başardıkları az cuz bi şey değil ve gösterdikleri çok önemli bir detay daha vardı bana kalırsa taraftar nasıl olunur. Şampiyon olduğunu sanıp sahaya futbolcularını omuzlara almak isteyenler gerçekle yüzleşince stadlarını yakmaya meylettiler. Taraftar ve taraftar...türkiye de gerçek taraftar olan kaç takım var ? 3 ?-5 ?...anca o kadardır...futbol tutkusunu forma aşkıyla harmanlayanlar bu lige anlam veren,tad katanlardır ve ne yazık ki kendilerini türkiye nin en büyüklerinden olduğunu söyleyen malum takım taraftarları bugünlerini unutup önümüzdeki sene yine en büyük sevdalı olduklarını varsayacaktır. Taraftar olmak sevilmek için sevmemektir aga, taraftar olmak kolpa dostlarınla iyi günde kadeh kaldırmak değil, delikanlı düşmanının kuytu karanlık köşelerden geri dönüşünü beklemektir. arkana para yı alıp cadde de gezi yapıp

Tutunabilmek

Resim
Kaybetmenin teslimiyeti midir yoksa kazanma ihtimalinin cezbediciliği midir bunları hissettiren , hissettiriple kalmayıp paylaştıran bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki inançların peşinden koştukça daha çok inanılası şeyin oluyor.. Belki inandığın şeyi inandıramadıkça kazanmış olmanın ne demek olduğunu bilemeyecek olmanın korkusu bütün bunlara yol açan..Belki de inanacak birşeyi olmadığı için inandığını hissettiği tek şeye sıkıca tutunup inancını kaybetmek istememe duygusu bütün bunlara sebep olan.Kaybolmuşlukların içinde bir çıkar yol bulmak için tutunacak bir inancı olan her kayba hitaben olsun..

mine vaganti

Resim
" hep başkalarının istediğini yaparsan hayat yaşanmaya değmez " iş yerinde geçirilmiş bir ayın performansından sinema bileti kazanma hazzını ilk kez yaşadım. hangisine gitsem içsesleriyle mücadele etmeme, bir hafta önce titanların savaşına giderek diğer seçeneği arkadaş tavsiyesiyle elemem sebebiyle gerek kalmadı. lafı titanlara getirmişken gitmeyi düşünenler varsa gözlükleri takmadan daha rahat ve daha renkli izleyebilirler; yalana ve pavlovun köpeği olmaya gerek yok.. oldum oradan biliyorum. neyse bocalamadan filmimize dönelim: okumaya gitmiş iki kardeşin sahip oldukları makarna fabrikasının başına geçmek için geri dönmeleriyle başlıyor her şey. kardeşlerin fabrikayı ilk ziyaretlerinde küçük olanın itiraflarıyla abiyle beraber (beklenen)şaşkın bir duruma düşülse de, asıl şaşkınlık aile yemeği sırasında büyük kardeşin açıklamasıyla gerçekleşiyor. ve bu sefer yalnızca çevre-aile baskısı sebebiyle değil, sadece birkaç dakika geç kaldığı için, herşeyi göze alması

makara

Resim
- beşiktaş hariç kimin şampiyon olduğu önemsiz. - ama tebrikler bursaspor, - hatta 3.lük için de olsa heyecan duymak bile güzel, - 2 bira 10 lira, - biraz çerez, eh bir de sigara nerdeyse 20 lira, - benzetmeler çok klasik hatta biraz zorlama ve bayağı oldu, - oldu ama fenevli arkadaşlarla bu gece muhabbet etmek :) - sahaya girerek kutlama nezaketini göstermek büyük incelik.. - kazdıkları çukura düştüklerini görmek paha biçilemez..

kelebek

güneş her gün benim odamdan batar.. tanrının bir parmağı var mıdır bu işte, yoksa "sopası yok" sözünün tezahürü mü olsa gerek, evin batı yakasında ikamet ederek her gün bu çileli akşamları çekmek. yüksek bir tepedeki kalenin en uçtaki kulesinde hapsedilmiş prenses desem olmaz, zorlamaya da gerek yok, velhasıl izlemeye mahkumum o turuncu yuvarlağın gözden kayboluşunu yıllardır. bir yanım bir islam mitinin öngördüğü gibi o malum tövbelerin bile geçmeyeceği günü bekle derken, diğer yanım akşam güneşinin güzele vurduğu vesvesesiyle avunmayı istiyor!   ve işte tek umudum, güneşe doğru kanat çırpan bir kelebek göründü, kağıttan kanatlarıyla, sonsuzluğa kanat çırpan.. yoksa yeni bir başlangıca mı?

şehrin karşı yakası

Resim
Eski bir Kudüs yeminiyle sevdik biz seni. Git ve kaybet. Senin yolunda gelmek bile çok güzel. Aşkı kanıtlamak istercesine sınama bizi. Biz kazanmak için bir kere bile yola düşmedik. Biz bu armayı öyle çok sevdik ki, aşkımızla dünyaları yarattık ve yıktık. Yağmurlar önce bizi ıslattı. Yanaklarımız şahittir. Senin için ağlamayan tek bir aşığın yok be Karşıyakam. Bunu bilen de anlayanda yok zaten. Senin adın geçtiğinde yaşam değişir. Sen bir gel de, onbinler yollara düşer. Hiçbir zaman vazgeçmeyenlerin sevdasısın sen. Git İstanbul’a. Sen neredeysen vatan orasıdır bize Karşıyakam. Şanlı arman neredeyse aşıklarının cenneti orasıdır. Git arkandan gelelim. Bu bile muhteşem bir senaryo değil mi? Kazanırsan, yıkarız İstanbul’u, yeniden kurmak zorunda kalırlar. Kaybedersen ne fark eder ki, bir yeni anı daha ekleriz gönlümüzün hatıra defterine. Karşıyaka. Bu büyülü ve muhteşem isim. Karşıyaka. Son Karşıyakalı yaşadığı sürece sana yalnızlık yok. K a r ş ı y a k a --musoskiye selam olsun-- kafsink

yolculuk yazısı..

Resim
Bir yerden başlamak lazımdı yazmaya.. geçmiş zamanın tüm eklerinden kurtularak.. bir yerden zamanın şimdisine tutunarak başlamak lazımdı.. karmaşık hallerden çıkamazken ismin bütün halleriyle sarmaş dolaş olan bünyemi olabildiğince uzun nadasa bırakmak istediğim bir yolculuk yazısı olacak sanırım bu.. evet şuan yılmaz Erdoğan ın otlu peynir kokusunun bulunduğu şehirler arası bir yolculuktayım.. sevdiklerimden sevdiklerime doğru giden bir yolculuk.. nereye gitsem mutlaka arkada üzülenin kaldığı bir yolculuk.. tüm gitmeler üzer der anne m.. iyi kötü tüm gitmeler üzer.. belki de..ama ben hep kalan oldum.. hep yolcu eden el sallayan.. güle güle diyen oldum.. o yüzden hep üzülen bendim.. Ama bu bir Yolculuk yazısıysa ve yolculuklar gitmeler üzerine kuruluysa en sonunda bende gidiyorum.. evet ilk kez kalmadım..gidiyorum.. içimde pişmanlıklar dolu.. içimde geri dönme isteği dolu.. içimde alışkanlıklarım özlemlerim geleceğim dolu.. ama ben gidiyorum.. gözümde yaş yok.. bu zamana kadar yaşlarım

fon-dip

Resim
bir rakı masası şarkısı.. aslında masaya da gerek yok; mayışık ezgisinin, o melankolik tınısının ritmine, ya da ritimsizliğine mi demek daha doğru olur, bırakmak yeterli.. hani şarkılar vardır, o anki halet-i ruhiyene ilaçtır: ya üstüne giderek bastırır yaslı bir havayla, içine ateşler düşürerek, ya da birkaç darbuka ritmiyle ti'ye alır yaşadıklarını, dinlemezsen olmazın olur o döneminde.. diline dolanır, gittiğin her yerde, iş yerinde, evde, arkadaşta duymak istediğin oluverir.. pc başındaki arkadaşının playlistine dadanıp zorla ekletirsin.. bir dinlersin, kesmez.. bir daha, bir daha istersin.. peki burada geçen sözler midir şimdi benim hikayem? hayır. yaşanılan hikayeye ayak uyduran melodilerden ayıran farkıdır bu da - yani sanıyorum -; kendi hikayesinin akışına, gerçekliğine inandırıveriyor ilk "her şeyi al" yakarışıyla.. kendinizi bir anda başka bir yer, başka bir zamanda, hayalinizde canlandırıverdiği hiç tanımadığınız birisine "bir şansım olsun" diye yalva

gelmişken benim de söyleyeceklerim var..

Resim
insan kaç kez kendisiyle savaşabilir..?yada kaç kez kaybettiğinde arkasını dönüp gidebilir yara almış bedenine..?varolmuş tüm zamanlarda alıştırmış mıdır ruhunu mağlubiyetlere..?teslim etmiş midir yok olmaya yüz tutmuş duygularını..?bütün yelkenleri beklerken rüzgarı,hala üflemeye mi çalışır yanmış yüreğini..?gitme vaktidir belki,terketmelidir kimsesizliğini insan..çok zor değildir ki gözü yaşlı kendini kandıracak sözcükler bulmak.. tüm yalanları söylemeli belki inanmayacağını bilerek ama olsun zorlamalı sınırları.. ağır gelmeye başlamışsa zaman,gitme vaktidir belki.. terketmelidir artık..

KARŞIYIM...

Bu aralar tüm benliğim ile herşeye karşıyım. Nelermi onlar *Sürekli kendini öven, ama hiç tevazu göstermeyenlere karşıyım *Mecburi olarak yaptığımız herşeye karşıyım. Mesela, sevmediğin ama sırf hergün görüyorum diye selam vermek zorunda olduklarıma karşıyım. *Yaptığın iyiliğin elinde patlamasına ve aptal yerine konmaya karşıyım. *Hergün birbiri ardına patlayan çocuklara tecavüz haberlerinin gereksiz bir muhalefet liderinin üzerinden unutturulması için ucuz numaralar çevirenlere karşıyım. *Ucuz politik oyunlara karşıyım. *Aklıma esen anda bir arabaya atlayıp Kuzey Ege'de herhangi bir yerde olamamaya karşıyım. *Hastalıktan sürünüyorken salak bir iş disiplini yüzünden işe gelmeye ve bunun bir gün bile takdir edilmemesine karşıyım. *Her hayal kırıklığından sonra bunuda unuturum diyerek kendimi kandırmaya karşıyım. *Gençlerin canına okuyan bu ne olduğu belli olmayan eğitim sistemine karşıyım. *ikiyüzlü tüm insanlara karşıyım. Kısacası bu aralar karşıma çıkan herşeye karşıyım. Düzelirmi

bir yağmur güzellemesi

Resim
bu aralar içinde yağmur kelimesi geçen şarkılara fena taktım. Ne kadar melankolik bir sembolmuş yağmur bunu daha da iyi kavramaya yakınım. Son düzlükte Gripin'in durma yağmuru ile aslında böyle bir güzellemenin peşine düştüm. Haris Alexiou şarkısı üzerine sözler ile ortaya çıkan bu şarkıda geçen hüzünlü yağmur cümleleri , şarkı yazarken bir insanın en hüzünlü anlarında yüzüne çarpan yağmur damlacıkları ile bir çıkış yolu aradığına dair bir tanım yapsam güzellemem bir cevap bulacaktır. Aynı anda Emre Aydın'dan doğan bu yağmurlar ve bu aralar fena taktığım Travis'in it always rain on me şarkısı ve eskilerden kalma Bertuğ Cemil ,Bulutsuzluk Özlemi , Cem Adrian , Erkin Koray şarkıları ulan dur buradan yazacak bir kaç kelam çıkar çıkarımına katkıda bulunmuştur. Aslında yağmur sözünün geçtiği veya başlığı oluşturduğu şarkılarda yağmurun sürekli yağmasına , yüzüne yüzüne vurmasına doğru bir genelleme yapabiliyorum. Hüzünlü anlarında gözyaşından korkan insanların,kendi gözyaşını y

Özdemir Asaf...

Resim
Her zaman şiir okumayı ve anlamaya çalışmayı seven bir çocuk ve genç insan oldum sanırım. Babamın payı çok büyüktür bu konuda. İyiki zamanında başucuma okumam için şiir kitapları bırakmış. Cemal Süreya'ya her zamam ayrı bir hayranlığım ve tutkum olmuştur onu hep ayrı bir yere koymuşumdur şiir sevgimde. Ama son aylarda Özdemir Asaf okumaktan müthiş keyif, zevk ve sanırım mutluluk duyuyorum ve onu keşfetmekte bu kadar geç kaldığım için kendime müthiş kızıyorum aslında. Arada evdeki kitaplarını açıp mutlaka bir iki şiirini okur ve kaldırırdım önceden. Ama şimde ne zaman üzülsem ki son zamanlar yaptığım en çok şey Özdemir Asaf okuyarak kafamı boşaltıyorum. Geçen hafta benim için önemli bir haber almayı beklerken şu dizelerini okudum; Dün sabaha karşı kendimle konuştum. Ben hep kendime çıkan bir yokuştum. Yokuşun başında bir düşman vardı. Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum. sonrada farkettim ne kadar uzun zamandır kendimle konuşmadığımı, ne istediğimi kendime sormadığımı ve sürekli ke