Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

3 maymun

ekşi sözlükte season when passed takma adı ile arkadaş bir entry girmiş ve onu buraya taşımak istedim , umarım gördüğünde bi tepki vermez ; bu listedekilerin tamamı, dün 24 saat içerisinde gerçekleşti: - polise astımlı olduğunu söylemesine rağmen biber gazı yiyerek ölen gencin hastane önünde eylem yapan ailesine de biber gazı sıkıldı. - sağlık bakanı "tecavüze uğrayan kadının bebeğine devlet bakar" dedi. - kürtajı yasaklayacak kanunun haziran'da meclise sunulacağı açıklandı. - havayolu çalışanlarına grev yasağı getiren yasa meclis'ten geçti. - 300 thy çalışanı grev yaptığı için işten çıkarıldı. - "gazeteci gözüyle sansür ve otosansür" adlı çalışmayı hazırlayan bilgi üniversitesi medya ve iletişim sistemleri fakültesi öğretim görevlisi esra arsan bilgi üniversitesi'ndeki işinden atıldı. - emniyet güçlerinin copları demire çevrildi. - kck davasında avukatlık yapan 103 avukat hakkında soruşturma başlatıldı. - 16 yıllık yeni şafak yazarı ali akel

bahane

Resim
uzun zamandır yazmamak, yazamamak için on numara bahanelerim var. o uzun zamanın öncesinde yazmamak için bir bahanem olmamasına rağmen bir yandan teknolojik kısırlıktan kurtulamamam, bir yandan da daha çok farklı uyuşma yöntemlerinin başarısını keşfettiğimden olsa gerek; epeyce de bireysel telkin yoluyla ; neyse çok da özlenmemiştir herhalde. kopuşlar holding.    

eurovision tahmini

Resim
Yıl olmuş 2012 hala eurovision mu izliyorsun diyen birisi mevcut ise aşağıdaki videoyu açmasın bile. Hala ciddiye alıp , izleyen , eğlenen bir bünye olarak bu yıl aşağıda videoda görülen zilli ablamızı destekliyorum. İspanya açıklama yapıp şarkıcısına kazanma diye yalvarsa da henüz italya saflarında böyle bir beyanat duyulmadı. Kendisini yıllar önce Ferzan Özpetek'te keşfetmiş hanımlar,beyler. Kısa kesersek yarın akşam birinci aşağıda after all diyişine kurban olduğum zilli ablam alacaktır. Yani "12 points go to Italy " . Sırf not olsun diye de buraya ekledim , daha eğlenceli ve taraflı bir yarışma izlemek için. Bizim Can'a gelince ; 5. olmak iyidir.

keşke

Şu geçirdiğimiz zamanı en basite indirgersek ve en kısa haliyle anlatmaya kalkarsak ; İnsan doğar , yaşar , ölür. Bu şekilde ifade edince 3 kelimeden ibaret bir hayat ne sana ne bana ne başkasına bir acı,sevinç veriyor gibi gözükmüyor. Tanımdan çıkan bizler ; bir düzlemde sistematik bir düzenin parçası olmak için kurgulanmış, biraz düşünmeyi bilen robot gibi.Biraz daha abartırsam; sistemsel bir işkencede görev alma bilincini kendine düstur etmiş mazoşist yaratık gibi. Bundan sonrası zaten o düşünsel eylemi gerçekleştirebilmenin verdiği zorlukla gözyaşı,sevinç,kahkaha,acı,gülümseme,şaşırma gibi o bize lütfedilen tanımlayamadığım zamanı harcayan hareketleri yapıyoruz. Bütün bu eylemleri yapmanın da getirdiği sihirli bir kelime ortaya çıkıyor. Hayatı boyunca tekrar ettiği,etmekten bıkmadığı,sevindiğinde-üzüldüğünde farklı anlamlarda kullandığı ; "keşke". Keşke erkek doğsaydım , keşke şu burç olsaydım ile başlayan doğar kısmına atfedilen keşkeler daha sonra keşke çocuk kalsay

öylesine

Resim
Devlet tiyatrolarının kapanması , 19 mayıs gençlik bayramı , Türkay Saylan'ın ölüm yıldönümü , Uludere'de yaşananlar , Başkanlık sistemi falan derken aslında politik bir başlık seçip uzunca bir şey karalanabilir ama sanırım uzun zamandan beri hiç niyetlenmediğim şey böyle siyasi bir kaç kelam karalamak. Hele hele ne söylesen çabukca yandaş , karşı damgasını yemenin kolay olduğu ve arkadaşlarının bile düşüncenden dolayı senden uzaklaştığını varsayarsak siyasetim zihnimin dibinde kalsın en iyisi. Sıradan hayatın sıradan zamanını harcamayı çok sıradanlaştırdığımız yaşlara geliyoruz sanırım. Mutluluk kelimesinin anlamını sadece hatıraları anarken kullanmaya zorluyoruz kendimizi. Memnuniyetsizlik , beğenmeme , umutsuzluk , ileriyi görememe gibi kavramlar mutluluk kelimesinin üstüne çıkmış kolbastı oynuyor sanki dilimizin itiklemeleri ile. Herkes televizyonda gördüğü seksenler , doksanlar programını düşünüp ah ne mutluyduk o zamanlar çok şey değişti gibi kaçak dövüşmeyi tercih ediy

nev-i şahsına münhasır bir ukte

Resim
Yaş otuzlara doğru yaklaştığından heralde lise yıllarımızda var olan gürültülü her türlü eylemden uzaklaşmaya başlıyorum. Yüksek sesli müzikler , hararet dolu tartışmalar , yüksek sesli televizyon izlemek , sevdiğin şarkı çıktığında müziğin sesini açma isteği , stadlara gidip lay lay lay diye sesin kısılırcasına bağırma durumu gibi örnekler durumu açıklar sanırım. Lise yıllarında var olan müzik keyfim çoğu ergen gibi yüksek sesle var olan gitar seslerinden çevrili listelerden oluşurdu. O zamanlar mesela bana birisi bak Müslüm çalıyor dese muhtemelen ilk tepkim siktir lan olurdu. Lise yıllarında var olan duygusallığımızı yaşarken bile bu türk arabesk olarak tanımlanan seslere pek kulak veremiyordum. Ergenlik heyecanı sanırım bunun adı , bilemedim , tanımlayamadım şimdi. Neyse üniversite yıllarında ise işler daha ziyade etnik,balkanik,jazz taraflarına kaymaya başlayınca müziğin sesi kısılıp daha ziyade yüksek sesten oluşan kısımlar yerine müzikte veya seste saklı ufak heyecanları arama

etme

Resim
*** Bu yazı bugün ortaya çıkan Yılmaz Erdoğan tartışmalarından sonra akla gelen bir şiir üzerine kurgulanmıştır *** Ben bu yaşıma kadar bir çok veda şiiri , bir çok ağıt veya ayrılık cümleleri okudum ama aşağıda belirteceğim şiiri ilk okuduğum günden bu güne kadar değişmeyen fikrim bundan daha güzel bir veda yakarışının olmadığıdır,yüzyıllardır yazılmadığıdır. Hayatta bugüne kadar aşık olduğum tek insana böyle bir yakarışla seslenebilseydim ben eğer muhtemelen şu anda onunla çocuğumuzu seviyor olurdum diye düşünürüm ben bu cümleleri her okuduğumda. Tüylerim diken diken , hissiyatım paramparça olur Yılmaz Erdoğan'ın sesinden dinlediğimde bu ruhani cümleleri. Bu cümleler üzerine yüzlerce kelam edebilirsin ama bu sözleri önüne alıp Yılmaz Erdoğan'ın sesiyle yüzlerce kez dinlediğimde o yaşadığım sessizlik,binlerce sayfa yazı yazmakdan daha evla geliyor bana sanki. Sözleri okumadan şu kısacık hikaye ile nasıl yazıldığına dair bir iki kelam edelim hissiyatımızda bir eksiklik yaşama

Futbola Nasıl Tecavüz Edilir

80’lerin başında doğan bizler için futbol çok güzel bir oyun ve tarif edilemez bir tutkuydu.Kullan at özelliği yoktu,herkes için tuttuğu takım bir aşktı,heycandı,coşkuydu.Şimdi de aynı şeyler geçerlidir diyenler olabilir ama tek fark şu;günümüzde futbol ‘’oyuncak’’ ,takımlarsa o oyuncağın parçaları.Ne zaman ki futbolu halkın elinden alıp localara soktunuz işte bugünlere geldik.Özetle sosyetenin oyuncağı haline getirdiğinizden beri futbolun ırzına geçtiniz.Ne artık malubiyetlerde yüzü kızaran futbolcular var,ne de futbolcunun ahlakı var.Altaylı Ramazan’ı bilmem hatırlayan çıkar mı?Rıdvan sakatlıktan yeni çıkmış,futbol severler heycanla  Şeytan Rıdvan’ı yeniden izlemek için sabırsızca beklerken Altay-Fener maçının (şimdi tam dakikasını hatırlamayamıyorum) ikinci yarısında uzun aradan sonra oyuna girmişti.Altaylısı bile oyuna giren bu adam için ayağa kalkmış alkış tutarken Ramazan Rıdvan’ı öyle bir biçti ki Rıdvan futbolu bırakmak zorunda kaldı.Ramazan da yediği küfürlerden(kendi taraft

ab-ı hayat bölüm 3

Adı aşk olan bir eylemden sonra bunun ağır yükünü çekmiş herhangi bir insanın mantıklı , akıllıca adım atmasının ne bir ihtimali , ne de bir beklentisi oluşur. Akla gelecek en akıllıca cümle belki unuturum onu diye başlar , hayat devam ediyor diye manasız cümlelerle devam eder. Akıl hep var olan eskilerde , ruh esrik bir halde etrafında olan biteni toz bulutu şeklinde kanıksamakta, zaman ise sadece iyiye ait bir işaretin habercisi olarak saygı duyulacak bir kavram olarak ortada durmaktadır. Kısacası belki unuturum diye başlayan cümle beyin ile kalbin ortak düşüncesi olarak ortaya çıkıyorsa , tekrar neden olmasın diye sarfedilen cümle vücudunun her hücresinden dile gelen ve zamana karşı yapılan bir temenniyi , zamana olan güveni anlatır. Dünyaya bi noktalar bütünü olarak bakan ben bu noktalar bütününde var olan bir noktayı insan olarak kabul edersem , hemen yanıbaşında mutlaka ama mutlaka bir nokta olacağını da kabul etmek durumunda kalmış oluyorum. Ne olursan ol yanında nokta olmadan z