Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ohh ghosts always watching

müzik anlamında yeni keşifler yapmak çok keyifli. özellikle balkan tadında bir lezzet bırakıyorsa bende defalarca dinlemekten,sıkılmadan dinlemekten alamıyorum kendimi. bu şarkı da aslında twitter da alakasız bir yerde karşılaştığım oi va voi grubunun en acayip şarkısı. every time ile tanıştım bu grupla , sonrasında foggy day dedim vayy diye tepkiler vermeye başlarken , balkanik ile tanıştım ama en acayip şarkısını en son tanıdım. şarkının adı gypsy , ama yok böyle bi şey. bu şarkıyı dinleyipte yerinde durabilen varsa kesin ya kulağı duymuyordur ya da huysuz şirindir. başka ihtimal olamaz bu şarkıda hoplamamak , zıplamamak için. şarkı sözleri de acayip ; oo see them watching diye başlayan nakaratta ghosts always watching diye çığırırken şişeleri havaya zıplatmak,atlamak,hoplamak çok acayip oluyor. ha bir de çingene doğmam gerekiğini anlatan bir ifade daha var; climb the stairs where you are from , there is a room at the top of the heart of the ghetto where the gypsy's been and gon

Orta

Resim
Hayatın hep bir dengesi vardır. Bu dengeye “orta” derler sanırım. Hani bir “şeyin” hepsine sahip olamazsınız ama aslında hiç yok da değildir, biraz da olsa mevcuttur. Hayatı hep ortalarda yaşamak zorundayızdır. Ne çok mutlusundur, ne de mutsuz bir insansındır. Üst seviyelerde başarılı bir insan değilsindir ama başarısız hiç değilsindir. E haliyle çok paran da yoktur ama cüzdanın da boş değildir aslında. “ben özgürüm, kanatlanacağım” dersin ama birisi tutar ayağından. Ne göktesindir, ne yerde.. Orta halli insanlarız bizler. Amacımız suya sabuna dokunmadan yaşamak. Her ileri bir adımın bir ilerisi de var olduğundan, bulunduğumuz çukurdan daha derine gömmemeye çalışırız kendimizi, nefes alabildiğimiz yerdeyiz en azından deriz. Trafikteki dolmuş bile orta şeritten gider, işe giderken koridorda ortadan yürürsün, kahve ile şekeri eşitlersin, ne kahvesi fazla olsun ne şekeri az olsun.. “orta” olmanın bu kadar “ortak” olduğu bir şehirde kendimize sanırsam “normal” diyebiliriz ama sokaktak

uzun

Resim
geceler de günler de. uzun ve yorgun, ardı arkası kesilmeyen yoğun çalışma günlerinin götürdüklerinden biri oldu mecram benim için. bırak tek satır yazmayı, klavyede herhangi bir tuşa basmaya katlanamadığım akşamlar geçiriyorum. tak, tıkla ve izle, daha izlemeye başlarken uyumaya başlayacağımın garantisi altındayım hem de. 5 günde 1 film bitirebildiğim günlerde, gom playerda önceki gün nerede kaldığımı bulabiliyor olmak bile ayrı bir sevinç.  şimdi tek düşüncem yeni bir yılın yine yeniden anlamsız telaşı. saat 00:00 da yine bir cnbc-e klasiği victoria's secret'la, sultan ahmetten maslak'a uzanan manzaramla avrupa yakasının ışıklarına karşı "zuum" olmak. keşke teknoloji özürlü olmasam da, şu çek-yayınla telefonlardan birini kullanabilip manzaramı da ekleyebilseydim posta. aşağıdaki arkadaşa da gönderimizi başlıkla yapalım:) 

Kısa

Resim
Özlem duyuyorsun birşeylere. Birşeyler canını sıkıyor, daraltıyor.. “Yeter!” diyorsun , yetmiyor. Kaçıyorsun bazen ama sonunda hala orda olduğunu biliyorsun. “Yakaladım” derken balık suya geri düşüyor.. En çok da neyi özlediğini bilememek fenaymış. Bir boşluk var içinde, hissediyorsun, nedendir dolmuyor ama. Kararmış sanki dünya, gündüzler çok kısa. Herşeye kızıyorsun. Ota boka yaramaz şeyleri kafaya takıyorsun. Arada bir sorgulamayı bırakıp unutuyorsun, hafif bir gülümseme yayılmışken yüzüne, seni bozan bazen telefondaki tanımadığın ses bile olabiliyor. Sonra kafayı çevirip bildik yüzlere bakarsın, hepsi aynıdır. Az önce görmediğin sestir onlar. Çantan hazır değil ama bir yolculuk telaşı var. Keşke içine o güzel insanları da doldurup gidebilsem diyorsun. Ama gelmiyorlar seninle.. Eğer bu isyansa, tez zamanda kendi kellemi kesmeliyim buna son vermek için..

geçmişli zaman

tarih; 30 mart 2008 kişiler; ben,erdem(siyah akordeon),enis(gitar),furkan(üzgün çocuk),suzan(kameraman)otepanka özge(siyah saçlı kız),nana(balkondan bakan yaşlı kadın) yer;bizim evin bahçesi eski bir hatıra oldu şimdi kayıttaki görüntüler.ne artık yüzümde o güzelim sakallarım var,ne evimizin bahçesi kaldı.istanbula yerleşip işe girdikten sonra 3 günden fazla sakal bırakamıyorum.bahçenin olduğu yerde şimdi 5 katlı bir apartman ailem artık o apartmanın 1.katında oturuyor.Özge almanya da,Suzan istanbul da öğretmenlik yapıyor,Erdem müziği bıraktı aşçı oldu..Enis askerden yeni geldi kafayı resetlemeye çalışıyor.Furkan pınar dan tamamen ayrıldı ordaki gibi artık üzgün günler yaşamıyor ve nana. o bilinmeyene gitti,geri gelemiyor belki bi yerleden bizi izliyor(izliyosan,duyuyosan; te sakam be nana). bazı filmlerin sonunda böyle anlatımlar olur ya ondan etkilendim sanırım.artık ne kuzenlerle ne de dostlarla böyle ortam yapamıyoruz büyüdük mü ne ? çok eski de zamanlardan bir anı değil ama içimde

yamore

bazen bir arkadaşınız size eski günlerde çok sevdiğiniz ve dinlemekten keyif aldığınız birisini hatırlatır başka bir şarkısıyla , siz de o sayede o dinlediğiniz kişinin en sevdiğiniz şarkısını kaç zamandır dinlemediğinizi ve bununla beraber özlem duyduğunuzu farkedersiniz. sonra tekrar başlar yamore diye. mali nin muhteşem sesi salif keita , isme bakıp aldanmayın topçu değildir fakat sert bir top gelmiş gibi çarpar adamı. keyifli dinlemeler.

every little drop

Resim
ben küçükken cep telefonu yoktu, çocuk aklımla annem dışarı çıkıp da hava karardıktan sonra eve geldiğinde endişelenirdim. içimden "annecim, ne olur gel, bak bir daha yaramazlık yapmayacağım" diye içimden kendisiyle konuşarak. biraz önce açık pencereden hışırtılı birtakım sesler duydum yağmur sanarak, umutla pencereye koştum, rüzgarmış -peeee-. annemle ilgili bahsettiğim duyguyu hissederek "yağmur ne olur yağ, bak, 3 ay boyunca yağ, tüm yıl yağ, hiç şikayet etmeyeceğim, güneşli günler istemeyeceğim" dedim içimden.

şehir

Resim
hatıra mıknatısı. iyiler iyi de, kötüler sokağa çıkmayı bile yasaklar bazen insana. şehrin insana yapabileceği en büyük kalleşliktir bu. parfümüm kötü hatıraları çeker değiştiririm, saçlarımdan sakalımdan atarım kötü hatıraları kırparak, içimdeki boşluğu yemek yiyerek de doldururum, işkence haneye dönerse evimi de bırakırım çare yoksa..ama şehrim..benim gücüm yetmez ki sana..sev beni..ne olur...

sigara

Resim
hiç bir şeye karşı isteğim yok, şu an bana bakan sigaralarım hariç. onları hiç bir erkeği sevemeyeceğim kadar çok seviyorum. yanan tütünü içime çekmek benim için ölümle dil dile , dudak dudağa öpüşmek gibi... totaliter zihniyetinizi, kapitalist beklentilerinizi bir tarafınıza sokun. ben ölümü şehvetle arıyorum, fani varlığımı söndürüyorum ucunda.

Sinir Krizi

Resim
Bugün anladım ki aslında kimse kimseyi takmıyormuş. Herkes başını önüne eğip işini yapacakmış, konuşmayacakmış. Ne kadar çabalarsan çabala, karşındakiler bir şekilde aklındakileri okuyup sana tam tersini vermek için elinden geleni yapıyorlarmış. Bundan sonra onlar için ter dökmeye gerek yokmuş. Artık vakti gelmiş yeni limanlara yelken açmanın...

tutti frutti te khelas

bu aralar eski günlerimi yad etmeye ve gatlif i hatırlamaya başladım. ulan benim cenazemde bunu yapmazsanız valla küserim. huzura ermişim işte bağırın arkamdan tutti frutti te khelas , hajde bajce , hajde , hajde
Resim
Buz gibi bir neşter darbesi Senin bu ihanetin, Sımsıcak kanayan yaramı, Yarar da diri diri, Deşer de geçer... Gözlerim sanki patlamış kan çıbanları Akan gözyaşlarım değil asla, Kanlı bir irin gibidir, Ellerimden kopan eller, Senin ellerin ise... Ellerimden kopan eller,senin ellerin ise.. Gittiğin o gecenin, O korkunç ıssızlığında, İhanetin,etimin çırılçıplağında Sinsice dolaşan,kapkara bir akrep gibidir...

Günün Yorumu

Resim
El Clasico, Messi, Ronaldo, Nou Camp falan derken Habertürk'te okuduğum bir haberin altındaki yorum beni benden aldı. "Allahım!!" dedim, bir tek ben değilmişim meğersem böyle düşünen dedim. Aslında haberin pek bir önemi yok, beni büyüleyen aşağıda kare içerisinde işaretlemiş olduğum yorumdur. Haberi printscreen yaptım, bloğa yükleyince yazılar okunmuyordu, link olarak iletmek ve benle aynı hisleri yaşamanızı istedim.. Buyrun; >> http://i51.tinypic.com/2urs6sg.jpg <<

haydarpaşa

Resim
İlk defa yanmıyor halbuki. Çok yıl geçmedi aslında aradan da; sırasıyla beşiktaş, kadıköy iskelerinden sonra beklemesi en keyifli yerlerden biriydi. Yani sanırım. Gün boyu ama seyrek gerçekleşen, hele kadıköy iskelesinden koşarak gittiğin sırada yol üstünde yarıştığın dakikalara rağmen yetişemediğin zamanlarda.  Bir sonraki treni beklemek, çay ve sigara içmekten yorulmak, o kadar yorulmak ki, bir şeyler yemez ve içmeye devam edersen kusacağını sanmak. Yanmıştı orası. Yanmıştım orada

içkili parti "zaman"ı

Resim
ah be kardeşim yetmedi mi? Tamam okulda alkollü parti vs yapmak olumlu görünmeyebilir, onaylamazsın ama olayın yanına bir de fettoş evinden fırlamış gençlerin demeçlerini dikkate almasan! Neymiş “eğitim almaya gelmiş, böyle kötü alışkanlıkların teşvik edilmesi yanlışmış!”: bir kere eğitim almaya geldiysen git evine otur gece gece ne işin var oralarda, kimsenin giremediği o maklube kokulu evinde öğrencilerinle beraber ne yapıyorsan yap be kardeşim. Hem alkolün kötü bir alışkanlık olduğunu kim söyledi sana? Kime göre kötü, bana göre değil halbuki! Ha pardon, doğru ya sizin kurumlarda iş görüşmelerinde birkaç öylesine sorudan sonra, alkol kullanıp kullanmadığı, hiç sarhoş olup olunmadığı soruluyor? Komiksiniz. Yaşasın alkolizm. (yapamadık zamanında okulda şöyle bir parti)   http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1058925&title=universite-kantininde-ickili-parti

doğum günün kutlu olsun domovina

Resim
saat itibari ile dün yugoslavya sosyalist federatif halk cumhuriyetinin kuruluş yıldönümüydü.artık ne adı kaldı nede sanal alemde .yu uzantısı.1943 ten iç savaşın başladığı 1991 e kadar kimileri için büyük katliamlar için hazırlık dönemi,ben ve benim gibi yugonostaljikler için ise tıpkı od vardara pa do triglava şarkısındaki gibi balkanların ortasında mutlu,gururlu insanların cennetiydi.sadece hatıralarla anılıyor ve o hatıralar ile sessiz kutlamalar yapılıyor.coğrafi yada siyasi haritalarda olmayan,sanal alemde bile resmen bitmiş o ülkenin insanları(eski kafalılarda deniyor bize) içlerinde bugünü kutlayarak acılara kendimizce sünger çekmeye çalışıyoruz bir umutla bratstvo i jedinstvo(kardeşlik ve birlik) ülküsünü tekrar şiar etmeye gayret ediyoruz.aslına gayret değil temenni,arzu,dua.... dünyada kaç ülke vardır ki kardeşlerin akıttığı kan içinde boğulsun? sreçan danrepublike jugoslavija(doğum günün kutlu olsun yugoslavya)

maç öncesi: yemin

Resim
Üstteki fotoğrafta görülen görüntüden hep tırsmışımdır. Ne zaman takımım maça başlarken şu kenetlenme pozunu verse korkarım o maçtan, umutlarıma vurulmuş kara bir leke olarak maç boyu gitmez aklımdan, her yenilen golde, her kaçan pozisyonda tekrar tekrar saplanır beynime bu görüntü. Rakip içinde geçerli tabi bunlar; seramoni bittikten hemen sonra, takımım saha içi yerleşime göre dizilirken rakip takımın bu kenetleniş pozisyonuna girişi neşelendirir beni. Tamamdır derim bu iş. Bana hep bir çaresizlik gösterisi, son çırpınış sahneleri olarak görünür bu şu sarılmalar. Belki futbolcular farklı hissediyordur, suçlayamam, hissedilen şeyler tamamen farklıdır, birbirlerinin gözlerinde gördükleri, ortaya koymak istedikleri “ruh”un çağrılış seansıdır. Zaten o tribünler, yöneticiler, ahkam yazarları suçlamamışlar mıdır kendilerini bir türlü “ruh”larını koyamadıkları için. Kısa bir “ey ruh ne olur gel!” yakarışı değil de nedir bu!    

Viva El Clasico!

Resim
El Clasico 1 .Nefeslerin tutulduğu, tüm dünyada milyonlarca kişinin takip ettiği futbol müsabakası. 2.Savaş Literatürde geçen bir terim olsa farklı bir anlam çıkarılamazdı sanırım. Nitekim CR7'nin Almeria maçı sonrası " Bakalım Real Madrid'e 8 atabilecekler mi? " açıklaması üzerine, Bojan Krkiç'in " 1-0 bizim için yeterli bir skor " cevabını vermesi, savaş çanı çalmaktan farklı birşey değildi. Neyse ki şu ana kadar sivri dilli teknik direktör Mourinho'dan "sıradışı" bir açıklama gelmedi. Tek açıklaması Nou Camp'ın kendisini hiçbir zaman affetmeyeceği yönünde. Katılıyoruz. Nou Camp onu kesinlikle affetmeyecek. Çünkü Chelsea ve Inter'le yaşamış olduğu başarılara Real Madrid de eklenirse, katalanlar, stat ismini " Mou Camp " olarak değiştirmek zorunda kalabilir.. P.S : Maçın skoru 0-0 veya 0-1 İyi seyirler.

pazar

Resim
Arkadaş nedir bu wikileaks olayı? Şimdiye kadar adamlar milyon tane belge açıkladı da, anca mı bizim memleket insanlarımızın aklına geliyor.. Akşam saatlerinden itibaren facebook-twitter-haber siteleri üçgeninde mevcut iktidar hakkında çok gizli belgeler mevcutMUŞ.. bazılarına inanmak için belgeye de gerek yok hani ama neyse. Zaten hiç anlamam gizli belge dediğin şey, nasıl gizli kalmayı başaramaz. Derbi maç olur olay kopar, tarihimiz Haydarpaşa yanar belediye bakar, başbakan hakkında milyon tane yazı sanal ortama düşer.. Sanırsam şu retweet bugünü özetliyor; #haydarpasa #maç #wikileaks ne günmüşsün be pazar bizde seni skcı sanardık..

Endüstriyel futbola karşı SEMT AŞK ı

Resim
Türk sporunun lokomotifi sayılan klüplerimizin neredeyse tamamının isminin önünde holdinglerin adı geçer oldu.,Spor da sermayenin oyuncağı oldu.kara para aklayanından,kara isimlerini aklayanlara kadar herkes bu işin içine girdi ve belli ki kavun tatlı geldiği için geri çekilen yok.livorno özdeşleşen endüstriyel futbola karşı forza livorno sloganı özellikle avrupa da diğer sol tribünleride etkisine aldı hatta sanal ortamlarda belli oluşumlar ortaya çıktı.ilerleyen dönemlerde durum nereye gider bilmiyorum ama ülkemizde herşey sermayenin istediği gibi gidiyor.yakında ligin adı da medical park olur çıkar.bütün bu satılmışlığa karşı kendi maddi ve manevi gücüyle ayakta kalmaya çalışan bir takımın taraftarı olduğum için daha da göğsüm kabarık dolaşıyorum.çünkü bizim kongrelerimizde başkan, döneminde ne kadar büyük başarılara imza atacağını sıralayıp konuşmasını bitirmez.sadece KSK de bir başkan judo şubesine ilgi göstermemekle suçlanır ve sonunda tv ye çıkarak konu hakkında açıklama yapmak z

yedek kulübesi

Resim
Maça çıkılan 11le öne geçmemiz ve değişiklikleri skoru korumak, oyunu kontraya dönüştürmekten başka bir oyun planı özellikle kulübedeki isimlere bakınca bulamıyorum. Yarı sahamızın ilerisine yerleştirebileceğimiz tek isim “ali kuçik”. Maç içerisinde CM oyunu gibi hücum oyuncularının yerleriyle oynayıp duracağız anlaşılan, bari bir sakatlık çıkmasa, yine duadayız hücum oyuncularının sağlığı için. Tabi en çok da hilbertin sağlığı için :) 

lost room

Resim
Lie to me ile dindirdiğim dizi serüvenimin kısır geçen günleri, hızımı ayaralayamayıp 3. sezonun son yayınlanan bölümünü de bitirmemle tekrar karabasanım oldu. Ludwing sağolsun, emanet ettiği harici sayesinde karabulutları biraz film arşivi ve özellikle “lost room” dizisiyle dağıttı. Tabi yine değer bilemeyip, tek bir izin gecesinde güzelim 6 bölümü yalan ettik. Esrarengiz hikayesiyle dizüstü ekranına bağlasa da, çok daha uzun tutulabilecek hikayesinin sadece 6 bölüm sürmesi üzücü oldu son bulduğunda. Olağanüstü güçleri bulunan kayıp odanın nesneleri dizide bahsedildiği gibi 100 civarında olmasına rağmen, ayrıntıya girmeden, yalnızca ana 6-7 ana nesneden ibaret tutulması dizinin boyunun kısa olmasının başlıca sebebi. Tabi çoğu nesnenin senaryoda sırf dizi ömrünün uzatılması için kullanılması ayrı bir bıkkınlığa da sebep olabilirdi. Bu kısa sürüşe serzeniş, ağızlara çalınan bir parmak balın bıraktığı tadın lezzeti sebep olmaktadır tabi. Bir diğer kişisel rahatsızlık duyduğum konu ise

paslı testere

Resim
İlk filminin hatrı yüzünden bütün filmleri izledik 7 ye kadar. Her bölüm biraz daha kötü, çokça ilkini özlemle anmama sebep duygulara sebep oldu. Buna belki de bu istemdışı kıyaslama sebep oldu. Ama her ertesi bölümün biraz daha kan, biraz daha vahşet katılarak sergilendiği görmek güç değil. Buna da kabul edilebilir olarak bakabilirdim belki, eğer testerenin mirasına; oyunlarına sebep olan düşünsel, ders verici oyunlarına sadık kalabilseydi. Vahşete sadakati övdüğüm hissine kapılsam da, söylemek istediğimin filmle, özellikle de “devam film”leri olmasından her bölümü ayrı bir testere macerası gibi değil de totalde bütünü, temel düşünceyi koruması açısından önemliydi. Spoyler içerdiğini en başında söyleyip; s.u.r.v.i.v.e isimli uyanık testere mağdurunun, başından belli olan oynanacak oyunda yapılabilecek herşeyi yapmasına rağmen kurtulamaması, yine birdeki akılla kıyaslayacak olursak affedilişi hakediyordu. Veliaht konumundaki çakma testerenin hikayesi olan ve zor da olsa “acı bir vaz

naci en alamo

Vengo - Naci En Alamo orjinali yunanca olan bu şarkı tony gatlif keşfiyle böyle bir isponyolca versiyon olarak yorumlanmış. şarkıyı filmdeki sahnede nasıl olduğunu elbette anlatmayacağım ama sabah sabah adamı kendine getirdiği kesin bu muhteşem müziğin ve yorumun. bu arada rivayetlere göre de şarkı da neye nefes veren muhteşem insan kudsi ergüner'miş. hadi bakalım sabah ziyafetine.

the freedom and simply beauty is just too good to pass up

Resim
hani meşhur bir şarkı sözü vardı eskilerden ; güne kahveyle başladım diye. ben de yazamadığım günlerin acısını çıkarmak için güne kahveyle başlayıp kendimce karalama isteğimi uyandırıp , iki kelam birşeylerden bahsetme telaşı içerisindeyim. aslında bundan önce yazdığım bir yazıyı koyacaktım bugün fakat bloga girip baktığımda alexander supertramp abimizden yola çıkarak hedefe ulaşma ve ulaşamama konulu içeriği sevgili kardeşim ömür "into the wild" adı altında yazdığı için otomatikman new one seçeneğini kullanmak durumunda kaldım. ama içerik aynı , yazı hevesi hala aynı ; benimse başlığım : "the freedom and simply beauty is just too good to pass up" zaten bu cümlenin aynısını bir alt başlıkta yorum olarak gönderdiğim için tekrarından sıkılmadığım rahatlıkla anlaşılabilir. çünkü öyle acayip bir tanımlamadan ve hayat duruşundan bahsediyoruz ki , öyle bir iki kez tekrar ederek eskiyecek bir felsefe değil cümlenin içinde barınan. işte bu yüzden çantamı sırtıma alıp kendi

Into The Wild

Resim
Into The Wild , nam-ı diğer Özgürlük Yolu.. Bir "hayat"ın hikayesi ama nasıl bir hayat. Biyografilerden hoşlanmam pek ama seneler önce bu filmi sırf Sean Penn yönettiği için izlemek istemiştim. Hayatım değişmedi tabi bu filmi izleyince ama izleyen herkese hissettirdiği gibi bana da elimde sadece bir yaşamın olduğunu ve onu yönetmenin sadece ve sadece bana ait olduğunu aklıma getirdi. Chris'in tüm yaşadıklarının harfi harfine gerçek olması insanı derin sorgulara itmiyor değil. E tabi bunda etkilendiği yazarlar da cabası.. Jack London, Hemingway, Thoreau gibi Chris'in okuduğu isimler yaratışılın aslında doğadan geldiği, sosyalizm, özgürlük, anti-kariyer gibi kavramları bastıra bastıra aklımıza sokuyor filmde. Büyük topluluklar halinde yaşayan, geçim sağlamak için birbirlerini yok sayan insanlardan uzak olmanın nasıl bir his olduğunu anlatıyor bize. Cebindeki bütün parayı ve kimliklerini yakar ve ortadan kaybolur Chris. Alaskadır hedefi ( heart of the wild ). Kimsenin ol

pezevenk

bu yazı migirdiç margosyan'a ait bir yazıdır. maillerimde kaydettiğim yazıları karıştırırken görüpte burada paylaşmak istedim. umarım migirdiç margosyan a da ayıp olmaz. " pezevenk... daha düne kadar ben de tanımıyordum. kimi mi? arnavut vasil’i! peki kim bu hem arnavut hem de vasil?.. hadi, uzun uzadıya laga luga lâfı bir kenara bırakarak, tepeden inme konuya geleyim: bizim oralarda, bizim yörelerde, acı biber gibi, isot gibi kederin, hüznün en acı ifadesi nedir bilir misiniz? “yüreğım dağlandi...” arnavut vasil’i, daha doğrusu stratis myrivilis’in “arnavut vasil” adlı romanını okuduğum şu sıralar gerçekten yüreğim dağlandı; maymunluğumdan değil, insanlığımdan utantım! neden mi? çünkü roman, aldı, kucakladı ve beni götürdü bizim oralara, çocukluğumun ilk yıllarına, taa halo dedemin öldüğü güne... evet, tanrı her zamanki gibi yine buyurmuş, bu kez de sıra dedeme geldiği için de dedem ölmüştü. dedemin ölümüyle bizlerin ciğeri dağlanmıştı ama, dağlanmış ciğerlerimizi bir kenar

kahveye dair

Resim
Adı Türk kahvesi de olsa bu güzelim içeceğe Balkanlarda Türkiye deki ile kıyaslanamayacak anlamlar ve kimlikler verilir.Bir ritüel dir kahve içmek.Sade içilir herşeyden önce ha ben şekerli isterim dersen ya yanına kondurulmuş lokum ile idare edeceksin yada kesme şekeri ağzının içinde kahve yudumuyle beraber eriteceksin.Kırtlama yapacaksın kısaca.Birde kim olduğunu açığa vuran bir şeydir o yüzden içerkende,ikramda bulunurkende çok dikkat edeceksin.Es kaza kırkyıl hatır kalmasını beklerken kırk satırlık yarıklada karşılaşabilirsin aman dikkat.Boşnak ı ,Makedon u,Türk ü,Sırp ı aynı kahveyi farklı farklı sunar ve içer.Bir Boşnak ın evine gittiğinde kahve sana tek pişirimlik cezve içinde bakır işlemeli bir tepsi üzerinde gelir.Kahve gözünün önünde cezveden kulpsuz fincana dökülür,yanında da muhakkak lokum olur ve o kahve fincanı beş parmak kaplayacak şekilde içilir...neden mi ? e boşnaklar müslümandır ve islamın şartı 5 tir.Asla bir Boşnak evinde kulplu fincanda kahve iç(e)mezsiniz ama bi

thank god i'm me

Resim
Yes, I will - as I drive home in my limo... lay out on my sun deck... have sex with the  teenager of my choice...And that thought will be: Thank God I'm me!

some big okazyons

Resim
özgüvenin bu kadarına şahit olmamıştım. medeni cesaret/medeni cehalet arasındaki ince çizgiye dikkat!!

barış mançoyu anlamak

Barış Manço'yu öldükten sonra sahiplenenlerden olmadığım için ve onun sadece en piyasa olmuş şarkıları ile sınırlanmamış biri olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sağlığında tanışma fırsatına çok yaklaşmama rağmen yakalayamamıştım. Barış Manço'nun da diğer herkes gibi sadece ölüm yıldönümlerinde hatırlanmasına çok üzülüyorum. Onun gezgin, filozof v.s yönlerinden bahsetmeye kalksam sayfalar sürer. Ben şimdilik sadece müzisyen yönünden bahsedicem. 1959 da Galatasaray Lisesi konferans salonunda başlayan sahne ve müzik hayatında bırakın o zamanki Türk gençlerini, şimdi bizim bile hayalini kurduğumuz yollara girdi. O yıllarda arabesk müzik ülkemizi sarmıştı. Batının müziğini de herkes Fransızca şarkıların yeniden söz yazılarak yorumlanması sanıyordu. Gerçekten Türkiyede herkesten önce gerçek anlamda "funk" Barış Manço tarafından yapılmıştır. İlk hitlerinden olan "Dağlar Dağlar" albümünde biraz daha folk ritmleri karşımıza çıksa bile asıl benim de favo

biz kimiz?

Resim
Meoezcan: kurucu üyedir kendisi. İşsiz güçsüz dolaştığımız soğuk 2009 kışında beraberce bir şeyler karalamaya çalıştık kendisiyle. İşsizlik bunalımımızı biraz olsun yatıştırmıştı buranın ilk heyecanları. Benim için en azından, bir de kendi ağzından duymak lazım. Duymak lazım derken atıldığı macera dolu hayat nedeniyle bi zahmet götü kaldırıp ayağına kadar gitmek gerekiyor yeşil kırmızı sahillere kadar. Küçük esnaflığın tadından olsa gerek son zamanlarda aksattığını da söyleyebiliriz buraları. Gönül olarak değil belki ama kabarık saçlarının arasına sakladığı sır gibi bir yaşamın muhabbetsel getirisini bizimle daha çok paylaşmasını isteriz. Bizzat gidip çekicem kulaklarını topalımın. Musoski: tarih hep kavimler göçüyle ilgilenir, ilkokuldan liseye kadar. aynı göçün orta asyadan karadenizin kuzeyi ve güneyine giden kırmızı okların uzunluğuna hayret ederek ıskalarız yakın tarihi. Kendisi hangi göçle gitti buradan kesitrmek güç, ama dönüşü olan yakın tarihimizin balkanlar karmaşaları ke

mesul memurun kellesi

Resim
Başlangıç hariç Del Bosqueyle izlenen çizgide saltolar atıyoruz. Bunda hocanın alman asıllı ispanyol olmasının hikmeti deja vuyu biraz daha anlamlı kılabilir ama dün akşam karşı karşıya atılamayanları, sakatlarla ve sezon başı şusterin “bana forvet lazım!” yakarışını nobre-bobo-holosko üçgeninin varlığından dolayı kaale almayışımızla karşılamak lazım. bu özel üç adamın en belirgin algoritması oynayanın oynamayan ikisini mumla aratmasını bilmesi sanırım. Savunma olgusunun sorgulanışı, gol atma isteği ve de gerekliliğiyle kıyaslanmalı daha çok. sadece savunma oyuncularının ileri konuşlanmasını dillere dolamak, büyük takımın dönen atakları f5 leme yeteniğinin kalesine kadar geriledikten sonra işlemesini kabul etmektir biraz da, haliyle büyük takım olma bunu daha dar bir alanda yapmayı gerektiriyor. Hele rakibin şuster 60 model olarak yorumlasa da doğal olarak kendi sahasında kabul gördüğü oyun hem bu baskıyı ve dar alanı, hem de kontra yemenin zevkini sonuna kadar tattırıyor. Sorun ne ve

Makedon Türkçesi

Resim
bayram ziyaretleriyle aram hiç bir zamandan olmadı.ne gitmeyi sevdim nede geleni(dostlar hariç).her bayram aile içi bayramlaşma ve nana(ananem) ziyaretlerinden sonra biten bayramlarım oldu. lakin istanbul da bu bayram da gidecek aile büyüğü ve gelecek aile küçüğümüz olmadığı için üzüntü duymadım dersem kendimi kandırırım. bayramın 3.günü tetovalı(kalkandelen) şiptar(arnavut) dostlarımın gelişi bu hüznü yıkmaya yetti de arttı. torbeş evine bayrama gelmiş bu düşman kardeşlerimle başladığımız şekersiz kahveli sohbetlerde en keyiflisi canım Türkçemizin ata topraklarımızda yaşadığı evrim üzerine geyiklerdi. bizlerin aileleri Türkçeyi göç ettikten sonra öğrendikleri için en fazla ''ö,ü'' gibi harf telafuzlarında garipleşirken, makedonyadaki Türklerin kendi aralarında yaşattıkları Türkçe gerçekten başka bir dil olma yolunda emin adımlarla ilerlemekte. bu durumu en iyi gözlemleyebileceğiniz yerler tabiki de Makedonyada Türkçe yayın yapan yerel radyolar. Türkiyeye dair herşey

Soru İşareti

Resim
İşte bu öldürür insanı aslında. Bilememek ve hiçbir zaman bilemeyecek olmak. Bazen ne pahasına olursa olsun arkadaş diyorum ama gücüm yetmiyor bazen, soramıyorum.. Soramam da zaten. Şuan bildiğim şey gerçek mi bilmiyorum ama olmamasını isterdim. Tutup da kolundan "neden?" demek isterdim, "neden yaptın?". Aklımdaki cevabı alır mıydım bu soruya emin değilim ama bir de ondan duymak isterdiniz değil mi.. Odanın sessizliğinde, gecenin karanlığında, başlat çubuğunda sizinle sohbet edenlerin konuşma penceresi kalmadığında yapacak ne kalır ki? Bi kere kesinlikle uyuyamazsın. Vakit geçsin diye kitap mı okursun, hadi ordan.. Film falan yalan zaten kafan doludur. Söyleyeyim ben ne yapılacağını.. Düşünürsün.. "NEDEN?"

off...

Resim
çok sıkılıyorum bu aralar.(sanki başka aralar hiç sıkılmıyorum da!)klasik depresif dönemlerim baş göstermeye başladı.bir uzaklara gitmek geliyor geri gelmemecesine ama...nafile...bitsin de gideyim havasında başladığım mesailerim gün içinde günlük haber,yazı, mazı okumakla belli bir saate kadar idare etmemi sağlıyor.herşeye şikayetim herşeye isyanım var.sorsalar nedir derdin? anlatacak üç kelimem yok.gidince sanki herşey mutluluk getirecek yanılgısıyla bu sıkıntılar içimi boğuyor diye de düşünmüyor değilim.canım heran herşeye sıkabiliyor.hatta tam da şu an hissettiklerimi ifade edememem bile offf çektiriyor...ruhuma 2 günlük off versem sonra yeniden ready olur mu ?

minarenin kılıfları

Resim
  Reklam. Bu kadar izlenmesinin, haftaiçi geç saatte gittiğim salonda bile bu kadar kalabalıkla karşılaşmam, doğru tanıtımın yapıldığı, ilginin fevkalede çekildiğini açıkça gösterdi. Filmdeki tarikat etkisinden mi bilemedim ama salondaki türbanlı sayısının normalin çok üstünde olduğu da gözüme çarptı, belirteyim. Her ne kadar beklentileri tavana değdirecek tanıtımlar yapılsa da önceki hayal kırıklıklarını hatırlayarak yine de temkinli olmak da fayda olacağını düşünerek gittim. ama ne kadar temkinli olursam olayım gözümde canlanan frgman izleri, kulaktan dolma söylentiler vs bu konuda biraz zorlamadı değil beni. Filmi sahne-sahne geçmekten öte bütün olarak ele alırsak, daha uzun olabilecek, hatta bir değil, birkaç tane film konusu çıkabilecek kadar geniş hikaye altyapısına ait konuları tek çırpıda, en rahatsız edici yanı ise sığ mesajlar eşliğinde geçiştirmesiydi. Bugün çoğu amerikan dizilerinin birer-ikişer bölümlerinde bile terör suçunu bütün müslüman alemine yöneltmemek gerektiği k

fazladan 2 liram var da

Resim
canım sıkıldı be blog :(

72

Resim
Bugün 10 Kasım 2010 . Aslında fazla çene çalmaya da gerek yok hani. Musoski kardeşimizin anlattığı bir hikaye vardı, Yılmaz Özdil'in köşesinde buldum onu bugün. Sade ve basitti, fazla söze gerek yoktu.. Ekim 2007, İzmir. Alsancak’ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı’na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal’in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, “ silin ” der. * Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin! * Adeta bomba düşer dövmeci dükkânına... “Bu gördüğün eller Atatürk’ü yazar, Atatürk’ü silmez” deyip, kapı dışarı ederler. Ve, internet sitelerinden alenen duyururlar: “Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk’ün imzası bedava! ” * İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır. * Bir ödlek geri adım attı... On

the 21.st century

bazen yaşadığınız duruma dair bir şarkılı,türkülü ifade ararsınız malumunuz , bugün ben bu yazıyı yazarken planladığım şöyle uzunca , detaylı bi yazı yazmaktı ama bundan vazgeçip sadece esma redzepova ne derse anlamasam da onu dinlemeye karar verdim ve beni o ifade etsin dedim. gerçi memleketimde bu hanımefendinin dilinden anlayan pek insan yoktur olan güzel insan da uzaktadır ama olsun , ben bu kadını dinleyince sanki diyorum bu kadın benim yazacaklarımı şarkı söylerek anlatıyor. herneyse sabahın köründe başlayan 21.st century şarkısından başlayıp cherenjie diyip kendimi bu çingen kraliçenin melodilerine bırakmak en güzeli. hajde hajde diye haykırasım var sabah sabah. sağol varol esma redzepova .....

lie to me: ağzın gözün oynamasın!

Resim
alternatif başlık : lie to me: götün başın oynamasın! Lost bittikten sonra düştüğüm boşluğu dolduracak dizi arayışlarım bir süredir devam ediyor. Fringe, dexter, o bu derken, lie to me ye kadar savruldum. Sadece 1 bölüm izledim şu anda ama mesai bitsede biran önce gidip izlesem sabırsızlığını damarlarımda hissediyorum. Tim Rothun adını görmek de “ee artık izlemek lazım!” düşüncelerini iyice pekiştirdi hani. Bir bölümden bu kadar etkilenip de bu kadar üstünde durmak da yanıltıcı belki ama “eve gitsem de izlesem” heyecanı yok mu, bütün bu yanılacak olma ihtimalini bile düşünmemeye, önemsiz kılmaya yetiyor. Dizi genelde suç dünyasından olmak üzere, genelde yargı safhasında olan dosyalara son kararı vermeden önce danışılan bir vücut dili okuyucuları bölümü, departmanı vs. Kısa görüşmeler ve anahtar sorularla yakalanan mimiklerin değerlendirildiği, sonuca varmada anahtar rol oynadığı, yüz ifadelerinin, el - kol hareketlerinin başrolde olduğu bir dizi. Şu zamana kadar sadece bir defa psikolo