Kayıtlar

Temmuz, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

öyle işte..!!

herkes kadar kırıklarım..acım herkesin yaşadığı kadar..canımın acısını herkesin kendini bilmesi gibi bi ben biliyorum..durakta ıslanıyorum bi adım geri atıp yağmurdan korunmak aklıma gelmiyo..amacım ıslanmak değil..ağladığımı belli etmemek..susmaktan bahsetmiş..kendi kendine..ben bilirim susmayı konuşarak..istenileni söyleyemiyosan susuyosundur..cümleler yazsanda o cümlelerden kitaplar oluştursanda susuyosun..susuyorum..gözlerimle anlatamadıklarımı sözlerimle susuyorum..sevdiğimi bağıra bağıra susuyorum..gitmem gerek biliyorum..gidemiyorum..durak artık boş bekleyen yok..öyle işte..!!

heeyt

Resim
seviyorum ulan! ailecek. bekowsky ailesi

bab-ı azizden semanameye bir yol öyküsü

bir cumartesi gecesi ne yapacağımı,ne edeceğimi düşünürken tunuslu üstad nacef khemir'in yol hikayesi Bab'aziz tvnet te karşıma çıktı , yaklaşık 3 yıll öncesinde resmen bu filmi bulmak için kıçım çatlamıştı ve bulupta izlediğimde yaşadığım o nefret orta anadolu şehrinden bir an önce kaçabilmek için daha yoğun bir ders temposuna girmiştim , bilmiyorum neden ama bu filmin bana böyle kaçışa dair bir etkisi var sanırım bunu anladım. ama bu sefer farklı bir metod deneyerek filme başladım, en başında o kuyu dibinde adam dönerken bir taraftan da mercan dede'nin inanılmaz derviş trance şarkısı semanameyi koyup ortada dönmeye başladım. ben psikopat değilim,aksine manyak hiç değilim ama sanırım kendimi yenileme yollarına ihtiyacım var. şu elitistlerin hani feng shui,yoga,reiki gibi enerjik dünyadan aldıkları güçleri ifade eden cinsten bir konsantrasyona. bunu da en kaba tabiri ile kaçmak kelimesi ile özleştirdim. Kaçmak insan hayatında yapılan her anda her hilede adı baş sütunlara

yeni beşiktaş üzerine notlar

Resim
Q7 bombasıyla başlayan demirörenin en çok sevdiği transfer mevsimine sağlam bir başlangıç yaptık. ardı arkası kesilmedi: hilbert, ersan ve girişimleri süren guti. hepsi güzel, gibiydi. ta ki ferrari hakkında çıkan haberleri okuyana dek. kulüpten hiç bir yetkili, özellikle de her spekülasyonda konuşan mete düren beyden hiç açıklama alamadık. aksine haberler can sıkıcı bir şekilde çoğaldı. schusterinde mustafa denizliyle aynı sebepten dolayı istemediği; "çakılı oynuyor, topu oyuna sokamıyor." başlıca sebepmiş gibi gösteriliyor. yerine oynayan, hocanın prensi olarak gösterilen kim: ibrahim toraman topu oyuna sokabilen toraman. transfer gündemindeki takas topu oyuna sokamayan ferrari - oyuna sokabilen servet. şaka mısınız allasen. rüyalarıma giriyor. orda burda okuyorum da "delgado kendine gelmiş", vikingur maçında iyiydi vs. delgado aynı delgado! yine fiziken güçsüz, yine mücadele yok, yine yine. gönderilmesi gereken ilk isim kendisini çok sevsem de delgadodur. ikinci

far far a way

sessiz sedasız bir kaçış sanki yaptığım. kimseye haber vermeden 3 gün içinde kendimi bir anda bambaşka toprakların ortasında bulmak. sanırım aylardır belki de yıllardır kurduğum kaçışın en somutunu gerçekleştirdim dün gece , valizimi aldım ve neresi olduğunu daha haritada bile görmediğim bir alanda sadece çalışma kaygısı ile bulunmak belki de bambaşka bir tecrübe ile tekrar geri dönmek. sanırım yapmam gereken buymuş , gerçi istanbul denen şehirde orada yaşamaya soğutanlara inat belki de yaptığım ama en nihatyetinde kaçış , çok keyifli bir o kadar da çözümlenmesi zor, umarım sadece keyfini çıkarıp , birşeyler başarabiliri. en başta ajanım sen ve diğer güzide ekip üyelerim hakkınızı helal edin. bundan sonra sadece buradan haberleşmek üzere.

bir demirören klasiği

Resim
+ 2 milyon euroda ekleyin siz oraya:) foto: kartalhaber.com 'dan

9 maç/4 gün

Resim
Cuma, cumartesi, pazar ve pazartesi günleri toplam 9 tane maç canlı olarak izleyicilere ulaştırılacak. Haftanın 3 veya 4 günü kullanılarak maçlar verilecek. Türk futbolu açısından çok verimli bir toplantı gerçekleştirdik. deniliyor bugünkü açıklama. süper. düzelmeye başlamışken hiç durmasak da, şu beton zeminli, bırakın oynamayı, izlemenin bile zul olduğu zeminler için de bir standart getirsek fena mı olur? zemin yeşil, meşin jobulani olsa..

ne zaboravi srebrenica(srebrenica yı unutma)

Resim
15 yıl önce bugün birileri hayatlarını,yakınlarını,insanlıklarını,devletlerini,imanlarını kaybetti. yine aynı gün kimileri madalyalar,halklarına adanmış kutsal bir zafer!! kazandılar. srebrenica(srebrenitsa) da 1 günde şirinlerin(birleşmiş milletler askerlerine bosna da verilen isim) kontrolünde 8 bin(şu an ki bilinen sayı) insan öldürüldü.şirinler güvenli bölgeye girmeleri için silahlarını ellerinden almışlardı.çetnikler geldiğinde kaçmak yada ölmek dışında seçenekleri kalmamıştı. ratko mladiç ve toplanddalı komutanlar islamiyeti? avrupa nın göbeğinden atmalarına kadeh kaldırırken,dışarda boşnaklar öldürülüyordu. yugoslavya işte o gün tarih sahnesinde son buldu. bratstvo i jedinstvo(kardeşlik ve birlik) ülküsü üzerine kurulmuş bir devlet kendi kardeşlerinin kanıyla,kendi ülkelerini boğdular. o gün ateş sadece kendi düştüğü yeri yakmadı, bugün o ateş hala başka ciğerleri de yakmakta. bugün geçmişin güzel hatırlarını ananların,geçmişi düşünmekten korktuğu, yeninden bratstvo i jedinstvo

kıyas

Resim
Adem kardeşime :) Ankara, En iyi kalpli Üvey ana, Bu şehri bu kadar yalın anlatan başka bir şey olamaz sanırım. Sorumluluklarını bilen, asla kötü davranmayan ama sonuçta bir üvey ana olan Ankara. Bu şehirde insanlar bekler. Emekliliği, askerin bitmesini, rüşvetin gelmesini, gönderdiğiniz evrakın cevaplanmasını , suskun devletin konuşmasını beklerler. Taşı çatlatacak bir sabırla bir şeyleri beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. Belki denizi görselerdi beklemezlerdi. Denizi su sanırlar. Suyu görmek için göllerin kıyısına gidersiniz ama su ufka uzanmaz. Bir suyu deniz yapan ufuk yoktur Ankara'nın göllerinde. Oysa ne önemlidir suyun hiç bitmemesi ve uysal bir sevgili gibi gökyüzüyle birleşmesi. O vaatker ufuk çizgisi, o nasıl güzeldir. Her zaman ötelerde bir şey olduğunu fısıldayan o şehvetli çizgi. İnsanlar Ankara'da beklerler, kim bilir bekledikleri hayattır. İstanbul'da ise durum daha vahimdir. Hayat sanki bir adım ötede duruyor gibidir. Doğruya doğru, dünyanın en güz

mi se stozi za nana

Resim
mesai ye başlamadan,bitişini hayal ederken sigara-kahve-muhabbet üçlemesinde(son zamanların baba-oğul-kutsal ruhu gibi bi şey oldu benim için) ananeli ve babanneli çocukluk geçmişine gittiğimizde kaçınılmaz olarak nanamı(anane) ve bababayı(dede) anmamak tabi ki olmazdı.sonuç ? tabi ki melankoli...5 li 6 lı yaşların yaz günlerinde almancı kuzenlerin gelişiyle çıplak ayakla ma(h)allede yakalamaç oynadığımız zamanlara gidiyo ilk anım. tükenmez enerjinin koşmaktan arada s.o.s verdiği dakikalarda elinde salçalı ekmekle enerji takviyesi yapan parmaklarının ilk boğumları her daim kınalı nana. hiç üşenmeden hazırlardı ekmekleri,sıkılmadan beklerdi yorulup eve giriş saatlerimizi.izmir de göçmen evlerinin karakteristik özelliği evlerin bodrum katının olması.işte nana'm da bodrum un kraliçesiydi çünkü o bodrumlar eski eşya saklama odası değil mutfak ve memleket işi böreklerin yapıldığı yerdi.trt1 tekel olduğu günlerde pazar günleri saat :12:00 da klasik müzik saatlerinde eve