tanrının lanetli kulu

dün öğlen saatlerinde birkaç saat maruz kaldığım güneşin etkisiyle yazın gelmiş olduğunu anlamış oldum. belge toparlama gibi boktan bir işi de her zamanki gibi o saatlere bırakmanın, "üşeniyorum öyleyse yarın" felsefemin de cezasını çekmiş oldum böylece. metroda iki turist kıza rastladım, ayda yılda bir işe yarıyor ingilizcemiz herhalde, çok birşey söylemedim, sarıyere nasıl gidileceği sadece, "go straight a head" yani. kız deyince heyecan oldu değil mi, yürüyen merdivenlere sığamayan cinsinden ne yazık ki, şans işte..

evet yaz gelmiş ama tadını pek getirmedi bana. önceki postta belirttiğim gibi şampiyonluğumuzun tadı kaldı damağımızda, onu da hemencecik tüketiverdik, çok yazık. anlamsız tartışmaların ortasında buluyorum futbol muhabbetleri açıldığında. fikrimi belirtme isteğim bile sıcakla beraber buhar oluveriyor ya, neyse. yazdan bahsediyorduk değil mi? coşkunun tavan yapması gereken, kanın kaynaması gereken yazdan. klavyeye bile bin bir zahmet dokunabiliyorum sanki, bu biraz da ilaçların yan etkisi sanki. biraz da sigarayla olan savaşımın etkisiyle önümü görmekte zorlanıyorum. biraz debriyaj, vites kutusu, bunlar da dünkü dersten kalmış aklımda. sınava gircez derslere gidelim bari dedik, gittik, ne görelim bir de, dersin son konusuymuş, hay allah! zaten sınıfta patates çıktı. ordan çık kariyer sitelerinde fink atmaya başla, "fink" demişken noldu acaba bizim fink işi? fink atmaya devam..

telefonu da unutmuşuz arkadaşta iyi mi, ben gitmeye o gelmeye üşeniyor. gerçi arayan olmaz ama, asıl konu şanszlığın bu anlarda denk gelmesi olabilir, susmuyordur muhtemelen telefon. maşallah dediğimiz nasıl 40 gün yaşamıyor, selam verdiğimiz evini bulamıyor, işimizi halledicek belini doğrultamıyorsa eminim telefonda zangır zangır ötüyordur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bir çarşamba akşamı..

gol sevinci - gutiden gol haberi

yapma boruc, 3 oldu!