devler liginde çArşı


yarı final/final müsabakaları için inönüye taşındığını ekranda görünce öğrendim, haberim yoktu. pek tabi tribünü beşiktaşlılar dolduracaktı, pascalın takımı da finallerde olunca da katılım hayli yüksek; acur biliyor bu işi, biliyor da bizim fransız pascal kullanıldığının farkında mı acaba? sahadaki o iri ve sağlam duruşuyla da derin bir "ahh" çektirtmedi değil bu arada. (saha sonundaki göz yaşlarını - aklıma bir yılan düşse de - samimi görerek katıyorum göz yaşlarıma.)

bir süre geçmişte özlemle yaşasam da, kapalıya konuşlanmış yığının küfürlü tezarühatlarıyla irkildim. fenerinden girip cimbomundan çıkan besteler gırla söylenmeye başladı, durmaksızın. kamera tam çekmedi ama 14-17 yaş aralığında hevesli gençlerin sırtlarında (adı, amblemi pankartta güzel, fakat montta bir o kadar itici) beyazlı-siyahlı çArşı montlarıyla, şapkalarıyla doldurduğu bir kapalı hayal ettim(yanlış mı ettim). tribün popülerliğinin sahalara ittiği, çarşı/karşı deyimini ağzından düşürmeyen ama o bildiğimiz, sevdiğimiz değişmeyecek sandığımız semtin çArşısının, entelektüel yanının nasıl sekteye uğradığının resmiydi karşımdaki. güzel işler çıkmakta elbet çoğu zaman, forumlarda, orda burda, stadyumda bunun bir çok örneğini görmek mümkün; bu aralar forzaya girenler, henüz girişte bu sosyal sorumluluk sahibi grubun bir yerlerde ama elini ayağını çekmişcesine yaşadığında tanık olabilir. ama maalesef çokça ilk anlattığım kısımdaki o iç karartıcı devrimin karanlık ışıklarıyla karşılaşmaktayım; söv, küfret, nefret et...

dönelim bu görüntünün ekrandan ne kadar çirkin algılandığına; sahada seversin sevmezsin "futbol" denen oyunu sana bana, fenerlisine, cimbomlusuna sevdirmiş, nicelerce sevindirmiş, üzmüş oyuncular bulunmakta. anlarım tanjuya, ermana kılsın, kendisi olmasa da ahmet çakara da öylesin, ama yeri mi a dostlar? zaten çatısı altında bulunduğun koltuklardan daha dün başta set sahibi olmak üzere 36 kişi men edilmiş, kaç haftadır kavgada gürültüdesin kendi içinde, yönetiminle. bu mudur dünyaca ünlü çArşı aklı; değildir evet. ama bunu sadece kalbi siyah/beyaza bölünmüşler bilmekte. o sesleri, yaygarayı duyana izahı ise zordur, ki kendi kulaklarıyla, gözleriyle tanık olmuştur artık insanlar, fener ve cimbom nefretinden ibaret değil beslediğimiz desek ne kadar anlaşılır artık.

kimin ne kadar umrunda bilmiyorum ama giderek ve hızlanarak tribün profilimizi oluşturmaya başlamakta "fener ve cimbom nefreti". bu görüntüleri verenlerle aynı beşiktaşı sevmiyorum ben, sevemem de. yanlışları olsa da o aklı selim, vakur görüntüsüyle, tok sesiyle sevdalı olan tribünü sevdim ben, sadece beşiktaşa sevdalı!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bir çarşamba akşamı..

gol sevinci - gutiden gol haberi

yapma boruc, 3 oldu!